Browse by:



Displaying: 1-20 of 21 documents

Show/Hide alternate language

araştirma makaleleri /research articles araştirma makaleleri /research articles

1. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Murat Baç Orcid-ID
Murat Baç
An Investigation on the Anthropological and Phenomenological Modes of Philosophy of Technology
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Öz: Teknoloji felsefesi görece olarak genç bir akademik alt-alan olmakla birlikte, ontoloji, epistemoloji, siyaset felsefesi, etik ve estetik gibi felsefe disiplininin daha köklü alt-alanlarıyla önemli bir kavramsal ilişki ağı içinde bulunmaktadır. Ayrıca bu dalın temel bazı meselelerinin derinlemesine incelenmesinin sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve siyasi bilimler gibi disiplinlerin birikimlerinden ve yaklaşımlarından yararlanmayı da gerekli kıldığını belirtebiliriz. Bu yazımda teknoloji felsefesi alanını genel hatlarıyla ve güncel olgular ışığında kısaca tanıttıktan sonra, bu alanda ilginç ve kuramsal yönden değerli bulduğum iki sorunsalı sergileyip irdeliyorum. İlki toplumsal bir gerçek olarak teknolojinin nasıl bir doğası, karakteri veya kendini ileri taşıma itkisi olduğunun sorgulanmasıdır. Bu çerçevede, söz konusu literatüre 20. yüzyılda önemli katkılar yapmış olan Jacques Ellul, Hans Jonas ve Arnold Gehlen’in antropolojik-felsefi boyuttaki önemli bazı düşüncelerini açıklayıp tartışıyorum. İkinci olarak, Albert Borgmann’ın Heidegger’in fikirlerinden ilham alarak ürettiği “odaklı pratikler” kavramını betimleyerek onun görüşlerine gelen tepkilerden bazılarını ele alarak inceliyorum. Yazının son kısmında, çağdaş teknolojinin çoğulculuk, değişkenlik ve geçişkenlik kavramları üzerinden oluşan yeni felsefi kimliğine ilişkin bazı görüngübilimsel düşünceler sunuyorum.
2. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Cansu İrem Meriç Orcid-ID
Cansu İrem Meriç
Bilişi Gerçekleştirmenin Farklı Bir Yolu Olarak Genişletilmiş Zihin
abstract | view |  rights & permissions | cited by
The main claim of the famous paper “The Extended Mind”, written by Clark and Chalmers (CC), is that the mind could literally extend into the external world. Among the many opponents of this claim, Robert Rupert has raised two main objections against it. The first, depending on the acceptance or denial of the possible 4th feature the hypothesis of extended cognition (HEC) is either insignificant or implausible and the second, external cognitive states are so immensely different from internal ones that they should be counted as distinct. In this paper, I will not only answer Rupert’s criticisms through system-respond and differences in R-properties, but I will, in the end, also respond to the criticisms on extended mind, which are based on the observation that it is not as groundbreaking as it first appeared to be, and claim that even if that is the case, it doesn’t posit a problem to its significance.
3. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Fahrettin Taşkin Orcid-ID
Fahrettin Taşkin
On the Concept of Nothing in Heidegger
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Sadece dış dünya değil, düşünülebilir şeyler de ‘var’dır. Bu durumda Varlık ile belirlenmemiş olan, yolu Varlık’tan geçmemiş olan bir şey düşünülemez. Düşünülebilir şeyler arasında yalnızca Hiç’e varlık atfedilemez, zira ona varlık atfedildiği anda o, artık Hiç olmayacaktır. Bu nedenle Heidegger Hiç için ‘Hiçer’ ifadesini kullanır. Yine de bu, Hiçin Varlık soruşturmasında dışarıda bırakılması gerektiği anlamına gelmez. Hiç tam da ‘varlık-sız’ olduğundan Varlığın anlamını soruşturmak için önemli bir perspektif imkânı sunar. Heidegger, ‘varolanlar vardır’ denildiğinde, asıl üzerinde durulması gerekenin ‘vardır’ ifadesi olduğunu düşündüğünden Varlığın anlamını, ‘varolanlardan soyarak’ daha önce yapılmamış bir tarzda soruşturur. Biz de burada onun bu soruşturmada başvurduğu en önemli kavramlardan biri olan Hiç üzerinde duracağız. Heidegger, Varlığın anlamını soruşturmak için Hiçi öyle bir tarzda ele alır ki bu Hiçin sonunda Hiç olarak kalıp kalmayacağından şüphe edebilir ve şunu sorabiliriz: Bir fenomen olarak ele alınan Hiç, tamamen boş ve hatta üzerinde düşünülemeyecek bir Hiçliği mi işaret eder, yoksa o, bir şekilde ele geçirilebilir bir ‘şey’ midir? Bir şekilde tecrübe edilebiliyorsa o, artık Hiç olarak kalabilir mi? Heidegger’e göre Hiç, bir şekilde dünyaya gelerek insan varlığında ele geçirilebilir, öyleyse biz de burada onun Hiçi, Hiç olarak bırakmadığını ve Varlığa taşıdığını savunacağız.
4. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Ogan Yumlu Orcid-ID
Ogan Yumlu
Kant’s Principle of Publicity on the Intersection Point of Law, Politics and Morality
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Bu makale, Kant tarafından hukukun formel niteliği olarak tanımlanan aleniyet ilkesinin nasıl yorumlanması gerektiğine dair bir tartışma sunmaktadır. Kant bu ilkeye yalnızca Ebedi Barış adlı makalesinde kısaca değinmiş olmasına rağmen aleniyet ilkesi Kant felsefesinin hukuk, siyaset ve ahlak boyutlarının kesişim noktasında önemli bir yer tutmaktadır. İncelemede Kant’ın Ebedi Barış adlı makalesinin yanı sıra diğer ilgili eserlerinde sunduğu fikirler de dikkate alınarak, aleniyet ilkesine dair iki farklı yorumun imkanından söz edilecektir. Birinci yorum, onun Ebedi Barış makalesinden türeyen ve ‘monolojik yorum’ olarak adlandırılabilecek bir yaklaşımdır; ikinci yorum ise Aydınlanma Nedir makalesinden hareketle türetilebilecek alternatif bir okumayla şekillenen ‘diyalojik yorum’dur. Birinci yorumda aleniyet ilkesi, a priori nitelikte bir düşünce usulü olarak değerlendirilmektedir; ikinci yorumda ise aynı ilke kamuoyu önünde gerçekleşecek fiili bir tartışmaya işaret etmektedir. İncelemenin sonuç kısmında Kant felsefesinde aleniyet ilkesine dair hem monolojik hem de diyalojik yorumun bir karşılığı bulunduğu savunulacaktır.
5. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Doğan Barış Kilinç Orcid-ID
Doğan Barış Kilinç
Who Really Started Philosophy or First Philosophers
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Sadece tarihi ilgilendiriyor gibi görünen felsefenin başlangıcı problemi, şüphesiz tarihsel bir meseledir, ama aynı zamanda felsefenin kendisine de ait bir konudur, çünkü bu probleme ilişkin değerlendirmeler zorunlu olarak felsefenin doğasını açığa vurmaktadır. Felsefeyi Miletli Thales’in başlattığına ve ilk filozof olduğuna dair yerleşik bir gelenek söz konusudur; bununla birlikte, felsefe kendine özgü belirlenimler kazanıp kendini belirlemesini sağlayan belli bir gelişme sürecinin ürünüdür ve bu bakımdan birçok filozofun emeğine gerek duymuştur. Felsefe tarihinin ilk döneminde Grek filozoflar yeni başlangıçlar yapmışlar ve böylelikle felsefenin yeni yönlerinin açığa çıkmasına hizmet etmişlerdir. Bu çalışmada, felsefenin sadece bir kurucusu değil kurucuları olduğunu vurgulamak üzere Thales’ten Aristoteles’e dek Grek filozofların felsefenin oluşumuna sağladıkları katkı irdelenecektir.
6. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Mehmet Fatih Elmas Orcid-ID
Mehmet Fatih Elmas
Happiness as a Subject of Ethics in Kant and Religiousness Based on Morality
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Düşünce tarihinin neredeyse her döneminde insanı ahlaki bir faile dönüştürebilmek amacıyla çeşitli kuramlar geliştirilmiştir. Bu kuramlarda genel olarak insanın ahlaki bir ilkeyi kendi eylemsellik alanına tatbik etmesi için gerekli olan şeyin ve erdemli davranışlarla erişilmesi hedeflenen mutluluğun ne olduğu üzerine bir düşünme faaliyeti gerçekleşir. Geliştirilen yanıtlar arasında şüphesiz çok seçkin bir yere sahip olan kuram, Kant’a aittir. Kant’a göre doğa alanında eğilim ve isteklere bağlı davranışlarla amaç olarak mutluluğa ulaşmak, insanı ahlaklı kılmaz. Bu bakımdan, insanı mutlu kılan şeyin değil, onu iyi yapan, bir ahlaki faile dönüştürmenin olanağını soruşturur. En yüksek iyiyi gerçekleştirmeyi, eğilim ve isteklere bağlı bir amaç olarak belirlenen çeşitli türden mutluluklara ulaşma çabasıyla eşitleyen tüm anlayışlar karşısında Kant, en yüksek iyiyi gerçekleştirmenin ilk koşulunu ahlaklılık, ikinci koşulu olarak –birinci koşul sağlandığı takdirde- ortaya çıkacağına inandığı mutluluk olarak belirler. Ona göre yalnızca ahlak yasasıyla belirlenen erdemli davranışların sonucunda gerçekleşeceği beklenen, aklın bir ideali olarak mutluluk insanı ahlaklı kılabilir. Nitekim özerk bir biçimde kendisi için koyduğu yasayla, akıl sahibi bir varlığını kişilik sahibi bir varlığa dönüştüren insan aynı zamanda ahlaki değer taşıyan davranışlarda bulunmanın sonucunda hep bir beklentisi olan bir varlıktır. İnsanın bu beklentisine yanıt, dinden gelir. Burada Kant, geliştirdiği ahlak öğretisinin mutluluk öğretisi olarak da adlandırılabilmesinin koşulunu ortaya koyar. Buna göre sırf akıl talep ettiği için insana ödevler yükleyen yasa zemininde temellenen en yüksek iyiyi gerçekleştirme isteğiyle, aklın yasa koyuculuğu altında yaşadığımız için içimizde doğan iyiyi gerçekleştirme arzusuyla dine yönelindiğinde ancak ahlak öğretisi bir mutluluk öğretisi olabilir. Bir başka deyişle, yalnızca ahlaklılık temelinde tesis edilen bir dinsellikle mutluluk ahlaki kılınabilir. Bu yazıda mutluluğun nasıl ahlaki kılınabildiği ya da mutluluğa layık olabilmek için ne yapılması gerektiği konusu irdelenip, en yüksek iyiye yönelen insana yüklenilen ödevlerin tanrısal buyruklar olarak benimsenmesiyle mutluluktan pay alma umudunu doğuran ahlak temelli din anlayışına dikkat çekilmektedir.
7. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Ercan Salgar Orcid-ID
Ercan Salgar
Atomist Philosophy and Modern Science
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Modern bilimin kuruluş sürecinde, Grek menşeli atomcu felsefenin bir etkisinin olup-olmadığı ya da olduysa hangi bakımlardan olduğu bir tartışma konusudur. Söz gelimi E. Burtt, A. Koyré ve T. Kuhn gibi bilim filozofları, modern bilimin kuruluşunda atomcu felsefenin, bariz bir etkisinin olmadığını ileri sürerlerken, A. Chalmers ve D.C. Lindberg gibi düşünürler ise belirli bir düzeyde etkisinin olduğunu iddia etmişlerdir. Bu çalışmanın amacı, modern bilimin oluşum sürecinde Grek menşeli atomcu öğretinin ne türden bir etki ve öneme sahip olduğunu araştırmaktır. Bu maksatla öncelikle Grek menşeli atomcu öğretinin temel görüş ve tezleri, kısaca ortaya konulmuş daha sonra bu görüşlerin tarihsel süreç içerisindeki seyri betimlenmiş ve nihayetinde bu öğretinin modern dönemde özellikle de P. Gassendi, R. Boyle ve I. Newton gibi düşünürler üzerinde ne türden bir etkisinin olduğu ortaya konulmuştur. Nihayetinde modern bilimi nihai formuna ulaştıran düşünürün I. Newton olduğu kabul edildiğinde, Epikuros üzerinden alınan atomcu öğretinin, Newtoncu bilim tasarımını oldukça şekillendirdiği söylenebilir.
8. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 2
Özlem Barin Gürbüz
Özlem Barin Gürbüz
İtki Olarak Bergson’un Süre Kavramı
abstract | view |  rights & permissions | cited by
A renewed interest into the philosophy of Bergson in the last decades brings his central notion duration to the fore of lively discussions. This renewed interest certainly has its source in Deleuze’s Bergsonism, where he declared Bergson’s philosophy as an alternative to phenomenology that dominated the philosophical discussions throughout the 20th century. Deleuze’s attempt to put Bergson as an alternative to phenomenology was a protest against the phenomenological tradition, which denounced Bergson’s analysis of duration as it is first developed in Time and Free Will as remaining within the confines of psychological realism and reducing time to a flowing, fluid thing that resides in consciousness. In an attempt to contribute to the Deleuzian interpretation that defends Bergson’s notion of duration against its phenomenological criticisms, I argue in the present study that the notion of duration as developed by Bergson in Time and Free Will can be best interpreted in terms of a Leibnizian notion of force. Following Bergson’s criticism of reduction of time to a homogeneous medium in the work of Kant, I introduce Bergson’s analysis of duration as a drive that prolongs the past of consciousness into its present. In doing this I take a detour through Heidegger’s interpretation of Leibniz’s vis activa as drive.
9. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
James Griffith Orcid-ID
James Griffith
Adaletin Anarşisi: Hesiodos’un Kaos’u, Anaksimender’in Apeiron’u ve Geometrik Düşünce
abstract | view |  rights & permissions | cited by
This article examines Hesiod’s Chaos and Anaximander’s apeiron individually and in relation to each other through the frame of René Descartes’ notion of natural geometry and through bounds and limits in Euclid and Immanuel Kant. Thanks to this frame, it shows that, in his poetic vision, Hesiod saw in Chaos the act of bounding such that different things can appear while, in his speculative vision, Anaximander saw in the apeiron the self-limiting limit of bounded things, which is to say, time as distinct from the temporality of bounded things resulting from Chaos. Thus, together, Chaos and the apeiron present the spatiotemporal order of the world. Finally, delving further into Anaximander’s fragment shows that the justice (dike) ruling over all includes the apeiron as the time foundational to temporality, meaning justice is without foundation and therefore anarchic.
10. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Ayşe Gül Çivgin, Orcid-ID Ümit Öztürk Orcid-ID
Ayşe Gül Çivgin
Different Scenes from the Artist’s Making: A Return from Aristotle to Plato on the Axis of “Tragedy”
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Bu çalışma, Aristoteles ve Platon özelinde, “poiēsis” fiilinin iki farklı tarzda kavramsallaştırmasından doğan yapıca uzlaşmaz iki “tragedya” anlayışını irdeleme amacı taşımaktadır. Bunun için, Peri Poiētikēs Tekhnēs ile Politeia metinleri yol gösterici olarak seçilmiştir. Tartışmamızı “mimēsis” bağlamına yerleştirerek, bir yandan “poiēsis” etkinliğine diğer yandan ise “poiēsis” etkinliğinin gerçekleştiricisi olan “poiētēs”e yönelip, bu kavramların bahsedilen iki filozofun “sanat” ve “felsefe” kavrayışlarındaki yerini açmayı deniyoruz. Bu denemeyi ise tragedya bağlamında karşımıza çıkan fâil, fiil, münfâil hâl ve seyirci mefhumları üzerinden derinleştirmeye çalışıyoruz. Böylece, sunduğumuz eleştirel değerlendirmelerden hareketle, aslında Aristoteles’in değil, fakat Platon’un “sanat”ın bir “tekhnē (ustalık)” ve “poiētikē (yaratıcılık)” olarak asıl anlamını yakalamış olabileceğine dair bir ipucu bırakıyoruz.
11. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Zeynep Duran Orcid-ID
Zeynep Duran
The Rejection of Eudaimonism in the Cyrenaic School
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Antik Yunan felsefesinde “nasıl yaşamalıyız?” sorusuna farklı okullar tarafından verilmiş farklı cevaplar, büyük ölçüde “mutluluk ahlakı” (eudaimonism) ile ilişkilendirilir. Buna göre, insan yaşamının nihai ereği, merkezinde erdemin yer aldığı mutluluktur. Sokratesçi küçük okullar arasında yer alan ve kendine özgü bir hazcı ahlak anlayışı benimseyen Kirene Okulu ise, haklarındaki sınırlı antik kaynaklardan edindiğimiz tanıklıklar ışığında, bu genel çerçevenin dışında duruyor gözükür. Bu yazı, Okulun ahlak kuramının geleneksel Yunan mutluluk ahlakı ile uyuşmama iddiasını, Okulun benimsediği şüpheci bilgi kuramı ile gerekçelendirmeyi amaçlamaktadır. Bunun için, Okulun, bilgi kuramlarına dayanan üç temel fikir kabul ettiği öne sürülmüş ve bu fikirler doğrultusunda mutluluk ahlakı altında yer alan varsayımları reddettiği gösterilmeye çalışılmıştır.
12. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Anıl Ünal Orcid-ID
Anıl Ünal
“Borges’” Refutation of the Subject
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Bu çalışma, Jorge Luis Borges’in Öteki Soruşturmalar ismiyle 1952’ de yayınlanmış denemelerinden “Zamanın Yeni Çürütülmesi” nin yakın okumasını sunuyor. Orijinal makale birbirinden farklı anların özdeşliği düşüncesi üzerinden özneyi ve zamanı yadsıyor. Bu çalışma ise orijinal argümana tümüyle sadık bir biçimde odağa özneyi ve böylece de yazarı yerleştirerek meseleyi tekrar tartışmaya açıyor. Bu tartışmaya orijinal makalede de olduğu gibi Berkeley ve Hume’un fikirleri eşlik etmektedir. Bu fikirleri tekrar ele alma düşüncesinin ardındaki motivasyon Borges’in fikirlerini çürütmek ya da yeni fikirler ile desteklemekten çok, Borges’in tüm yazınına nüfuz eden – tam da öznenin yitirilmesi üzerinden yazma fiilinin faillerini yazma ediminde birleştiren – kuramsal yapının ortaya konulduğu bir yazma performansı olarak anlaşılabilir.
13. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Erinç Aslanboğa Orcid-ID
Erinç Aslanboğa
Kaybin Farkli Kipleri Üzerine Bir Deneme
abstract | view |  rights & permissions | cited by
This article, starting with the experience of the other's death, thinks about the questions and problems revealed by different modalities of loss. Mourning and Melancholia, the text written by Freud during the First World War and the critical rereading of this text by Derrida and Butler constitute the main axis of this article. Initially, the Freudian definition of mourning and melancholy, their distinctive features, their points of convergence and divergence, the relationship between so-called normal mourning and so-called pathological melancholy will be presented to show the ambiguity of their limits and their opposition. Secondly, one of the distinctive features of Freudian melancholy that is the transformation of the loss of the other into the loss of the self will be taken up and problematized in dialogue with Butler to bring out the place of the other as well as of its loss in the constitution of the self. This discussion makes it possible to expose how the loss of the other, which moves us from the question of detachment to that of attachment, reveals the non-identity of the self, altered by the other. The third part of this article, problematizing the finality of mourning, which is the substitution of the other, focuses on Derrida's thought that renew the approach to mourning and melancholy by introducing the concepts of “introjection” and “incorporation”. Derrida's ethic of mourning, which aims to avoid the assimilation of the other to the same, is based on a double bind between the possibility and the impossibility of mourning. The article concludes with a brief review of the relationship between identity and alterity revealed by different modalities of loss to respond differently to the question: How to return to life after the experience of the other's death?
14. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Özlem Yilmaz Orcid-ID
Özlem Yilmaz
The Concept of Organism in Philosophy of Biology
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Çevre sorunlarının katlanarak arttığı ve biyoloji biliminin büyük sıçramalarla geliştiği günümüzde organizma kavramının incelenmesi, hem kendi doğamızı (dolayısıyla da diğer canlılarla etkileşimlerimizi) hem de günümüz biyolojisindeki değişimleri daha iyi anlayabilmemiz için faydalı olacaktır. Bu çalışma, organizma kavramını özellikle organizmaçevre etkileşimi üzerinden inceleyerek günümüz biyolojisindeki önemini vurgulayacaktır. Organizma kavramı özellikle Modern Sentezden, Genişletilmiş Evrimsel Senteze geçişle birlikte ayrı bir önem kazanmıştır. Köklerini yirminci yüzyılın başlarındaki organizma-merkezci biyolojiden alan bu kavramın gelişimi, son birkaç on yıldır biyoloji biliminde gerçekleşmiş olan gelişmelerle (özellikle gelişim biyolojisi, sistem biyolojisi ve ekoloji dallarında) iyice dinamikleşmiştir. Organizma kavramının gelişimini incelemek sadece biyoloji biliminin felsefesi açısından değil, bunun yanında, insan olarak kendi biyolojik varlığımızı -organizma- ve çevremizle (hem abiyotik hem de biyotik) olan etkileşimlerimizi, tekrar düşünmek açısından değerlidir.
15. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Gülizar Karahan Balya Orcid-ID
Gülizar Karahan Balya
Pandemiyi Olumlamak ya da Hayata Yüz Çevirmek: Nietzscheci Bir Değerlendirme
abstract | view |  rights & permissions | cited by
This paper is a reflection on the impacts of the Coronavirus pandemic on social life and draws on Nietzsche’s views on pessimism, will to power and affirmation. The question that lies at its centre is what it means to experience the pandemic with an affirmative or a life-negating attitude. It aims to open up a space for discussion for how the pandemic actually is or can possibly be experienced affirmatively. In order to do so, first of all it provides an outline of Nietzsche’s analysis of the ancient Greek culture and the Greek myth of the wisdom of Silenus and secondly Nietzsche’s critique of the ascetic ideal. Lastly, putting the two topics side by side, it explores reactions towards the current pandemic on a scale of economy ranging from preservation to enhancement.
16. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Funda Neslioğlu Serin Orcid-ID
Funda Neslioğlu Serin
Bilimsel İlerleme İle İlgili Son Tartişmalarin Değerlendirilmesi
abstract | view |  rights & permissions | cited by
At first glance, what scientific progress means seems to be a quickly answered question. It is not easy to think of the sciences without progress; sciences and the notion of progress seem identical in general. Describing the nature of scientific progress is an important task that will have practical and theoretical consequences. The approach, which argues that the background on which sciences are based does not have a historical or cultural character following the positivist interpretation, accepts sciences as testing the validity of observation and experiment data to a large extent. On the other hand, the tendency that emphasizes that the complex functioning of the history of science has an indelible mark on scientific theories prefers to build sciences on a historical and social basis. How both major approaches ground the idea of scientific progress profoundly affects both our understanding of the nature of scientific knowledge and the way we do science. This paper aims to evaluate scientific progress based on the views of prominent philosophers of science in the twentieth century.
17. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Özlem Duva Kaya Orcid-ID
Özlem Duva Kaya
Kantçi Düşüncenin Feminist Maledilişi Olanakli Midir?
abstract | view |  rights & permissions | cited by
It is one of the main allegations impelled by feminist theorists against Kant's philosophy that the subject Kant placed at the base of his understanding of rationality is masculine, a Westerner and belongs to upper/middle class. In fact, there is considerable supporting evidence to promote this claim for mainstream Western philosophy in general and Kant's philosophy in particular. On the other hand, while reckoning with the history of philosophy, and examining whether it is possible to break away from philosophical concepts and categories or not, is another matter of discussion. In this article, I try to focus on various possibilities that can reconcile Kant's philosophy with the demands of liberal feminism and an inclusive democratic participation principle. It is important that to discuss whether it is possible to make a new reading that can be reconciled with feminist demands by ignoring the misogynistic discourses in Kant's works, especially starting from the concepts of autonomy and personality. Today, many factors like traditions, prejudices, oppressive forms of government, etc. prevent women from taking part in public life as free agents and autonomously, and from being considered as “subjects with the status of rights”. Therefore, I argue that Kant's concepts such as autonomy, becoming a person and having the conditions for free action, do have something in common with feminist demands.
18. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Itır Güneş Orcid-ID
Itır Güneş
At the Intersection of Sexism and Speciesism: Nonhuman Animals’ Right to Live as a Feminist Issue
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Makale feminizmin genel olarak insan dışı hayvanların, özel olarak da tarımda kullanılan insan dışı hayvanların özgür ve özerk yaşama haklarını savunması gerektiğini savlamaktadır. Tarımda kullanılan insan dışı hayvanlardan elde edilen ürünlerin üretim süreçleri sadece onların bedenlerinin insanların arzuları uyarınca üretilip tüketilmelerini değil, ömürleri boyunca doğalarına aykırı şartlarda yaşayarak, sürekli eziyete maruz bırakılmalarını kapsamaktadır. Üstelik mevcut pratikler dişi insan dışı hayvanları, özellikle süt ve yumurta endüstrilerinde, biyolojik üreme yetilerinden faydalanmak adına ek eziyetlere maruz bırakmaktadır. Bu temel savı desteklemek için bell hooks ve Carol J. Adams gibi yazarların eserlerinden faydalanılarak dört argüman öne sürülmüştür. Cinsiyeti biyolojik parametrelerle tanımlamanın sorunlu olacağına dair bir eleştiri de değerlendirilip, bu eleştiriye Wittgensteincı düşünceden yola çıkan bir yanıt önerilmiştir: Her ne kadar tarımda kullanılan insan dışı hayvanların cinsiyetini biyolojik parametrelerle tanımlıyor olsak da bu, biyolojinin genel olarak kadınlığı ve dişiliği tanımlamanın yeterli veya tek kriteri olduğu anlamına gelmemektedir.
19. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Cihan Kirca Orcid-ID
Cihan Kirca
The Problem of Individuation: Aristotle’s Principle of Individuation and Identity
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Bireyleşim, varlıkları bireysel kılan ve onların diğer bireylerden ayrımını sağlayan ilkenin ne olduğunu sorun eder. Birey, güncel bir kavram olmasına rağmen orta çağ filozoflarından bu yana bireysel varlıkların bireyliği anlamında kullanılmış olup bireyleşim, özdeşlik sorunu ile iç içe tartışılmıştır. Bu makalede Aristoteles’in bireyleşim sorununa yaklaşımını incelerken öncellikle genel kabul gören madde teorisini tartışacağız. Maddenin bireyleşim ilkesi olarak savunulması, onun bölünebilirliği ya da özdeşliği ile açıklanabilir. Fakat bölünebilirliğin kendisi bireyleşimi olanaksız kılıyor ve Aristotes’in fikirleri ile çelişki gösteriyor. Maddenin özdeşliği, kendisi yeterince açık olmadığı için bir içeriğe ihtiyaç duyuyor; burada Leibniz’in ayırt edilemezlerin özdeşliği ilkesini tartışmaya dahil ederek bu içeriği maddenin paylaşılamazlığı olarak belirleyeceğiz. Fakat Theseus gemisi örneği üzerinden işaret edeceğimiz oluş sorunu ile karşılaşmaktayız. Diğer taraftan Aristoteles’in bireyleşim ilkesini form olarak görmek, bireysel formları savunmak anlamına geliyor; bireysel formlardan ne kastedildiği açık olmadığı için burada ilinekler üzerinden bireyleşimi sunacağız. Fakat Leibniz ve Aristoteles bu konuda uzlaşması olanaksız görünür ve Aristoteles için ilineklerle bireyleşim kabul edilemez; töze ilişkin olmayan ilineklerle bireyleşim, şeylerin doğası itibariyle bireysel olmadığı anlamına gelir. Ardından konum ile bireyleşim fikrini Aristoteles üzerinden işaret ederek konum anlamında maddenin bireyleşim ilkesi olduğunu savunacağız. Son olarak konum ile bireyleşmenin saltık uzayı gerektirdiğini belirteceğiz ve Leibniz’in ayırt edilemezlerin özdeşliğinin mantıksal olarak geçersiz kılan Black’ın düşünce deneyine değineceğiz.
20. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Ferhat Yöney Orcid-ID
Ferhat Yöney
The Problem of Divine Foreknowledge and Free Will: Ockhamist Solution
abstract | view |  rights & permissions | cited by
Tanrısal ön bilgi-özgür irade sorununa ilişkin Ockhamcı çözümler, 1960’lı yıllardan 1990’lı yıllara kadar analitik din felsefesi çevrelerinde önemli bir yer tutmuştur. Bu çalışmada, Ockhamlı William’ın (1287-1347) geleceğe ilişkin olumsal önermeler ve tanrısal ön bilgi-özgür irade sorununa ilişkin görüşlerine kısaca değinildikten sonra, çağdaş analitik din felsefesinde tanrısal ön bilgi-özgür irade sorununa ilişkin Ockhamcı çözüm olarak adlandırılan görüş ve buna ilişkin tartışmalar ele alınacaktır. Bu kapsamda Ockhamcı çözüm olarak savunulan görüşlerin tanrısal ön bilgi ile insan özgür iradesini bağdaştırma açısından başarısız olduğu gösterilecektir. Ayrıca, Ockhamcı çözümlerin geleceğe ilişkin olumsal önermeler konusunda varsaydığı görüşün karşılaştığı metafiziksel sorun ortaya konacak ve bu sorunun, tanrısal ön bilgi ile özgür iradeyi bağdaştırmaya yönelik herhangi bir girişim açısından sorun oluşturduğu vurgulanacaktır.