Search narrowed by:




Displaying: 101-120 of 124 documents

Show/Hide alternate language

0.167 sec

101. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Cihan Kirca Cihan Kirca
Bireyleşim Sorunu: Aristoteles’in Bireyleşim İlkesi ve Özdeşlik
The Problem of Individuation: Aristotle’s Principle of Individuation and Identity

abstract | view |  rights & permissions
Bireyleşim, varlıkları bireysel kılan ve onların diğer bireylerden ayrımını sağlayan ilkenin ne olduğunu sorun eder. Birey, güncel bir kavram olmasına rağmen orta çağ filozoflarından bu yana bireysel varlıkların bireyliği anlamında kullanılmış olup bireyleşim, özdeşlik sorunu ile iç içe tartışılmıştır. Bu makalede Aristoteles’in bireyleşim sorununa yaklaşımını incelerken öncellikle genel kabul gören madde teorisini tartışacağız. Maddenin bireyleşim ilkesi olarak savunulması, onun bölünebilirliği ya da özdeşliği ile açıklanabilir. Fakat bölünebilirliğin kendisi bireyleşimi olanaksız kılıyor ve Aristotes’in fikirleri ile çelişki gösteriyor. Maddenin özdeşliği, kendisi yeterince açık olmadığı için bir içeriğe ihtiyaç duyuyor; burada Leibniz’in ayırt edilemezlerin özdeşliği ilkesini tartışmaya dahil ederek bu içeriği maddenin paylaşılamazlığı olarak belirleyeceğiz. Fakat Theseus gemisi örneği üzerinden işaret edeceğimiz oluş sorunu ile karşılaşmaktayız. Diğer taraftan Aristoteles’in bireyleşim ilkesini form olarak görmek, bireysel formları savunmak anlamına geliyor; bireysel formlardan ne kastedildiği açık olmadığı için burada ilinekler üzerinden bireyleşimi sunacağız. Fakat Leibniz ve Aristoteles bu konuda uzlaşması olanaksız görünür ve Aristoteles için ilineklerle bireyleşim kabul edilemez; töze ilişkin olmayan ilineklerle bireyleşim, şeylerin doğası itibariyle bireysel olmadığı anlamına gelir. Ardından konum ile bireyleşim fikrini Aristoteles üzerinden işaret ederek konum anlamında maddenin bireyleşim ilkesi olduğunu savunacağız. Son olarak konum ile bireyleşmenin saltık uzayı gerektirdiğini belirteceğiz ve Leibniz’in ayırt edilemezlerin özdeşliğinin mantıksal olarak geçersiz kılan Black’ın düşünce deneyine değineceğiz.
102. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Itır Güneş Itır Güneş
Cinsiyetçiliğin ve Türcülüğün Kesiştiği Noktada Feminist Bir Mevzu Olarak İnsan Dışı Hayvanların Yaşama Hakkı
At the Intersection of Sexism and Speciesism: Nonhuman Animals’ Right to Live as a Feminist Issue

abstract | view |  rights & permissions
Makale feminizmin genel olarak insan dışı hayvanların, özel olarak da tarımda kullanılan insan dışı hayvanların özgür ve özerk yaşama haklarını savunması gerektiğini savlamaktadır. Tarımda kullanılan insan dışı hayvanlardan elde edilen ürünlerin üretim süreçleri sadece onların bedenlerinin insanların arzuları uyarınca üretilip tüketilmelerini değil, ömürleri boyunca doğalarına aykırı şartlarda yaşayarak, sürekli eziyete maruz bırakılmalarını kapsamaktadır. Üstelik mevcut pratikler dişi insan dışı hayvanları, özellikle süt ve yumurta endüstrilerinde, biyolojik üreme yetilerinden faydalanmak adına ek eziyetlere maruz bırakmaktadır. Bu temel savı desteklemek için bell hooks ve Carol J. Adams gibi yazarların eserlerinden faydalanılarak dört argüman öne sürülmüştür. Cinsiyeti biyolojik parametrelerle tanımlamanın sorunlu olacağına dair bir eleştiri de değerlendirilip, bu eleştiriye Wittgensteincı düşünceden yola çıkan bir yanıt önerilmiştir: Her ne kadar tarımda kullanılan insan dışı hayvanların cinsiyetini biyolojik parametrelerle tanımlıyor olsak da bu, biyolojinin genel olarak kadınlığı ve dişiliği tanımlamanın yeterli veya tek kriteri olduğu anlamına gelmemektedir.
103. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
Ferhat Yöney Ferhat Yöney
Tanrısal Ön Bilgi-Özgür İrade Sorunu: Ockhamcı Çözüm
The Problem of Divine Foreknowledge and Free Will: Ockhamist Solution

abstract | view |  rights & permissions
Tanrısal ön bilgi-özgür irade sorununa ilişkin Ockhamcı çözümler, 1960’lı yıllardan 1990’lı yıllara kadar analitik din felsefesi çevrelerinde önemli bir yer tutmuştur. Bu çalışmada, Ockhamlı William’ın (1287-1347) geleceğe ilişkin olumsal önermeler ve tanrısal ön bilgi-özgür irade sorununa ilişkin görüşlerine kısaca değinildikten sonra, çağdaş analitik din felsefesinde tanrısal ön bilgi-özgür irade sorununa ilişkin Ockhamcı çözüm olarak adlandırılan görüş ve buna ilişkin tartışmalar ele alınacaktır. Bu kapsamda Ockhamcı çözüm olarak savunulan görüşlerin tanrısal ön bilgi ile insan özgür iradesini bağdaştırma açısından başarısız olduğu gösterilecektir. Ayrıca, Ockhamcı çözümlerin geleceğe ilişkin olumsal önermeler konusunda varsaydığı görüşün karşılaştığı metafiziksel sorun ortaya konacak ve bu sorunun, tanrısal ön bilgi ile özgür iradeyi bağdaştırmaya yönelik herhangi bir girişim açısından sorun oluşturduğu vurgulanacaktır.
104. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 9 > Issue: 1
İlknur Sertdemir İlknur Sertdemir
Wang Yangming’in "Sezgisel Bilgi" Kuramı: Eylemde Zihinsel-Spiritüel Bütünlük
“Intuitive Knowledge” Theory of Wang Yangming: Mentalspiritual Integrity in Action

abstract | view |  rights & permissions
Milattan önce 6. yy’ da Konfuçyüs tarafından kuralcı bir çerçevede açıklanan ve bilgelikerdemlilik sentezini temel alan düşünce ekolüne ahlaki psikoloji kuramını getiren ilk fikir adamı Mengzi’dır. İnsanın doğuştan iyiliği önermesiyle duygu, düşünce ve eylem arasındaki tutarlılığı içgörüsel farkındalığa kaynak gösteren Mengzi, Çin felsefesine yeni bir soluk getirir. Bu önerme, 11.yy’da Neo-Konfuçyüsçü filozof Cheng Hao’ın sezgisel öğrenme metoduyla korunsa da önermenin Doğu Asya topraklarına yayılmasındaki asıl katkı Ming dönemi siyasetçisi, hattatı ve generali Wang Yangming’e aittir. Wang Yangming, Mengzi’dan aktardığı zihinsel-spiritüel bütünlüğü öğretisine dâhil ederek doğuştan gelen bilgi ve erdemin davranışsal tepkimeye yansıma sürecinde rasyoneli dışlar. Sezgisele odaklı bu kuramda duygu ile düşünce birbirinden ayrılmadığı gibi sorgulama, gözlemleme ve deneyimleme safhalarının pratiğine ihtiyaç duyulmaz. Birey, fıtraten doğru-yanlış ayrımı yapabilme yeteneğine sahip olduğu için içgörü ve sağduyuyla her şeyi idrak edebilir; önceden idrak edebildiği için de davranma, bilme ile eş zamanlı güdülenir. Bu çalışmada, Wang Yangming’in sezgisel bilgi kuramıyla savladığı kişisel gelişimin Batı dünyasındaki karşılığı ve modern psikolojiyle özdeşleşen özelliği incelenecektir.
105. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Ece Saraçoğlu Ece Saraçoğlu
Kant'ın Etik Anlayışı Doğrultusunda İnsanın Değeri Tartışması
The Debate of Human Value in Direction of Kant’s Ethical Approach

abstract | view |  rights & permissions
İnsanın değeri problemi, Antik Çağdan günümüze uzanan çok köklü bir felsefi ve tarihsel birikime sahiptir. Immanuel Kant, bu problemi mantıksal düzlemde sistematikleştiren en önemli filozoflardan biridir. Çünkü Kant insanın değeri meselesi açısından saf aklın bağımsız, içeriksiz yasa, özgür isteme ve eyleme etkinliği adına dikkate değer bir bakış açısı sergilemiştir. Bu bağlamda Kant'ın etik öğretisinde iki temel özellik ön plana çıkar. Bunlardan ilki özgürlüğün ahlak yasasının bir varlık koşulu olması ve ahlak yasasının da özgürlüğün bilinme nedeni olmasıdır. İkinci özelik ise, insanın değeri ile ahlak yasası ilişkisinin, insanın etik eylemlerinin ölçütünü veren pratik aklın ilkelerini inşa eden bir çerçeve sunmasıyla alakalıdır. Kant’a göre iyi isteme, ahlak yasasına uygun olan istemedir. İnsanın değeri de yalnızca genel ve içeriksiz ahlak yasasına göre istemeyle korunabilmektedir. Dolayısıyla bu makalede öncelikle özgürlük ve ahlak yasası arasındaki ilişki tartışılmakta ve buradan hareketle insanın değerini açığa çıkartanın ahlak yasasına göre isteyip eylemek olduğuna dikkat çekilmektedir.
106. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Ahmet Dinçer Çevik Ahmet Dinçer Çevik
Anglosakson Arkeoloji Geleneği Bağlamında Bilimsel Açıklamaların Doğası ve Statüsü
The Nature and Status of Scıentıfıc Explanatıons in the Context of Anglosaxon Archaeology

abstract | view |  rights & permissions
Geçmişte, insan düşüncesinin ürünü olarak üretilen maddi kalıntılar ve materyal kültürü ve bunların o topluluklar için ne anlama geldiğini; kültürel değişimleri ve kültürlerin birbiri ile olan etkileşimlerini neden sonuç ilişkileri ile açıklamaya odaklanmış bir bilim olarak arkeoloji, çalışmalarında disiplinlerarası yaklaşım ve yöntemleri kullanır. Arkeolojinin farklı disiplinlerle sürekli etkileşim halinde olduğu genel olarak üzerinde uzlaşı bulunan noktalardan biriyken bu alanda sunulan bilimsel açıklamaların doğası üzerine yürütülen tartışmalar nispeten sınırlı kalmıştır. Arkeolojideki açıklamaların doğasının incelenme girişimlerinde spekülasyonları eleyip kanıtlara ve kesinliğe ulaşma amacıyla birçok epistemik strateji arkeolojiye adapte edilmeye çalışılmıştır. Bu stratejiler geleneksel arkeolojinin endüktivist yaklaşımından yeni arkeolojinin dedüktivist yaklaşımına ve daha yeni dönemlerde en iyi açıklamaya çıkarım metoduna kadar çeşitlendirilebilir. Bu makalede, söz konusu epistemik stratejilerin arkeolojideki açıklamalarda nasıl kullanıldığı ile ilgili bilim felsefesi açısından ve Anglosakson arkeoloji geleneği bağlamında bir incelemesini yaparak arkeolojideki açıklamalar ile ilgili tartışmaların eğer yeni arkeoloji yaklaşımının ve bilim felsefesinin izleri takip edilecekse model temelli açıklamalara, post-süreçsel arkeolojinin izleri takip edilecekse de arkeolojik fenomenin açıklanmasından çok anlamlandırılması ve anlayışının kazanılmasını ön plana çıkartılan post-süreçsel arkeolojiye odaklanması gerektiğini iddia ediyorum.
107. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Çağlar Koç Çağlar Koç
Husserl’in Fenomenolojisi ve Temsilcilik
Husserl’s Phenomenology And Representationalism

abstract | view |  rights & permissions
Eldeki yazıda ana hatlarıyla da olsa Husserl’ci fenomenolojiye neden temsilci bir teori denemeyeceğini ve fenomenolojik analizin bizi deneyimin şeffaf, bilinci tanımlayanın ise temsil edici bir yönelimsellik olduğu iddialarına karşı neden temkinle yaklaşmaya ikna etmesi gerektiğini göstermeye çalıştık. Buna göre: 1- Deneyimi ona damgasını vuran yönelimsel bilinç faaliyetinden hareketle analiz etmek daima mümkün olmakla birlikte, bilinç sadece bu yönelimsel faaliyetten ibaret değildir. Zira bilinç akışının bazı reel bileşenleri gayriyönelimsel yaşantılardan oluşmakla kalmaz, bizzat özbilinç de gayriyönelimsel bir yapıya sahiptir. 2- Bir deneyimde verili ve bilincinde olduğumuz tüm reel içerikler o deneyimin temsil muhtevasına katılmak zorunda değildir. 3- İki ayrı deneyimde aynı teşhir edici reel içeriği yaşadığımız halde farklı iki nesneyi temsil edebilir ya da ayrı teşhir edici içerikler yaşadığımız halde aynı nesneyi temsil edebiliriz. 4- Farklı bilinç kiplerinde aynı nesneye yönelebiliriz ki bu da tamamen öznel bir faktörün aynı nesneyi temsil eden deneyimleri birbirinden farklı kılabildiğini kanıtlar.
108. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Melike Molaci Melike Molaci
Stoa Felsefesinde Düşler ve Düş Görenler
Dreams and Dreamers in Stoic Philosophy

abstract | view |  rights & permissions
Antikçağ insanı için düş görme bugün anlamakta hayli zorlanacağımız bir deneyimdi. Düşlerin, düş görenlerin ve düşleri yorumlayanların doğası Antikçağın sıradan insanları için olduğu kadar filozoflar, bilginler ve bilgeler için de merak konusuydu. Düş görme deneyimini araştıran Antikçağ filozofları birbirinden oldukça farklı sonuçlara ulaşmışlardı: Bir yanda düş görmeyi mistik bir deneyim, düşleri yorumlamayı da ustaca yahut kahince bir iş sayanlar vardı, öte yanda bunun aksini düşünen, hem düşlerin tanrısallığını hem de düş yorumculuğunu reddeden filozoflar bulunuyordu. Bununla birlikte bu karşıt kutupları uzlaştırmanın bir yolunu bulmuş görünen bir Antikçağ okulu, Stoacılık vardı. Stoacılar düşlere ve düş yorumculuğuna ilişkin yaklaşımlarıyla her iki görüşü de belirli bakımlardan benimsemiş, kehanete ve onun özel bir türü olan düş yorumculuğuna dair kuramlarıyla hem akla hem de inanca yer açmanın yollarını aramışlardı. Stoacıların bu konu hakkındaki görüşleri bugün için tali ve belki de anlamsızdır, fakat Antikçağ filozoflarının böyle bir konu hakkında ne düşündüklerini ve nasıl bir yol bulduklarını anlamaya çalışmak bilimle sözde bilimin, mistisizmle fizyolojinin, akılla inancın sınırları üzerine düşünmemiz için bir çağrıdır. Dolayısıyla bu çağrıyı dinlemek ve Stoacı düş görme deneyimini ayrıntılı olarak incelemek bu yazının amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda yazıda “bilimsel bir mistisizm” ya da “mistik bir bilimcilik” şeklinde tanımlanmaya olanak veren Stoacı yaklaşım incelenmekte ve bunun tutarlı bir düşünme olup olmadığı tartışılmaktadır.
109. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Deniz Kundakçi Deniz Kundakçi
Katıksız Bir İrade Yarışı: Aristophanes’in Atlılar Oyununda Demokratik Rejimin Reformlarla Düzeltilebileceğine İlişkin Beklentisi Üzerine
A Competition of Pure Will: On Aristophanes’ Expectation of Amending the Democratic Regime with Reform in the Knights

abstract | view |  rights & permissions
Atlılar oyununa yansıdığı şekliyle Aristophanes’e göre, Atina demokratik rejimi mevcut tüm kusurları ve demos’un aldığı yanlış kararlara rağmen; düzeltilemez yapısal problemlere sahip değildir. Rejim, özellikle Perikles sonrasında, kent idaresinde daha önce hiç söz sahibi olmamış ve ticari etkinliklerle sonradan zenginleşen yeni toplumsal tabakaların yönetiminde büyük bir yara almaktadır. Başta Kleon olmak üzere kendisini demos ile özdeşleştiren; ancak demos’a önderlik etmek veya kamu yararını düşünmek yerine; sadece kendi çıkar ve kazançlarını düşünen demagoglar, yönetimin hâlihazırdaki problemli durumunun temel sebebi olarak görülmektedir. Demos, seçilen yanlış liderler tarafından aldatılmaktadır. Aristophanes Atlılar oyununda komedya türünün kendine has özelliklerini de kullanarak bir yandan seçilmiş bu halk liderlerini çeşitli gerekçelerle tahkir etmekte; diğer yandan da Atina idaresinin eski zamanlardaki görkemine kavuşabilmesi için reformcu bir tutum sergilenmesi gerektiğine inanmaktadır. Reformun genel içeriği ise, demos’un Atina’yı ihtişamlı tarihi boyunca destekleyen soylu sınıflara yüzünü dönmesi ve Kleon gibi yeni tip liderlere ise bir an önce sırt çevirmesinden oluşmaktadır. Atlılar bu açıdan bir yandan iktidarı temsil eden politik sınıflar arası kırılmaya işaret ederken, diğer yandan da yeni tip politikacı tipolojisinin eleştirisine soyunmaktadır. Bu makalede, seçkin Atinalı bir şair olarak Aristophanes’in, Atlılar komedyasından hareketle Atina idaresinin M.Ö. 5. yüzyıldaki politik durumu ve şairin idareye yönelik beklentileri sorgulanmaya çalışılacaktır.
110. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Didar Deniz Altinkaya Didar Deniz Altinkaya
Bilimde Değerlerin Rolü ve Feminist Duruş Noktası Teorisi
The Role of Values in Science and Feminist Standpoint Theory

abstract | view |  rights & permissions
Bilimde değerlerin rolü, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yoğun bir biçimde tartışılmıştır. Bilimin değerlerden bağımsız olması gerektiğini savunmak, esasen, bilimin nesnelliğini ve güvenilirliğini savunmak anlamına gelmiştir. Feminist bilim felsefecileri, bu idealin, aslında kadınlığın dışlanması yoluyla inşa edildiğini açığa vurarak, bilimde değerlerin rolü tartışmasına farklı ve çok önemli bir yön kazandırmışlardır. Bu çalışmada, feminist bilim felsefesi içinde önemli bir pozisyonu işgal eden feminist duruş noktası teorisine yönelik bir incelemeden hareketle, etik ve politik değerlerin bilimin ayrılmaz bir parçası olmakla kalmayıp, bilimin gelişmesine katkıda bulunabileceği savunulacaktır. Ayrıca belli türden değerlerin bilime dahil edilmesinin yalnızca bilim üzerinde değil, aynı zamanda değerler alanı üzerinde de olumlu etkileri olacağı ileri sürülecektir.
111. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 1
Tolgahan Toy Tolgahan Toy
Çevre-Merkez Modeli Üzerine Bir İnceleme
A Review of Quine’s Center-Periphery Model

abstract | view |  rights & permissions
Mantıkçı pozitivizm, inançlarımızı olgusal olanlar ve seçtiğimiz dile dair olanlar olmak üzere iki gruba ayırmaktadır. Sayı sistemleri, fizikalist bir dil, vs. dünya üzerine konuşabilmek için seçtiğimiz dillerdir. Bu diller aracılığı ile olguları, dış dünyayı ifade etmekteyiz. Olgulara dair yargılarımız sentetik olarak sınıflandırılmaktadır. Mantıkçı pozitivistler, seçtiğimiz dillerle ilgili olan önermeleri ise analitik olarak sınıflandırmaktadırlar. W.V.O. Quine, bu ayrımın temelsiz olduğunu iddia ederek, inançlarımızın dilsel/olgusal diye sınıflandırılmadığı bütünsel bir model geliştirmiştir. Ancak, Quine’ın modelinde analitik sentetik ayrımını çağrıştıran başka bir ayrım bulunmaktadır: çevre-merkez ayrımı. İnançlarımızın bir kısmı olgularla doğrudan temas halindeyken, diğerleri ağın görece kapalı bir noktasında yer almaktadırlar. Gila Sher, Quine’ın modelinden analitik sentetik ayrımını tamamen çıkarmanın yolunun modeli dinamik bir hale getirmek olduğunu iddia etmektedir. Dinamik modelde, önermeler bağlama göre ağın farklı noktalarında konumlanmaktadırlar. Çalışmamızda, çevre-merkez eksenli olmayan alternatif bir model önerilmektedir. Diğer bir ifadeyle, önerdiğimiz modelde, ağda bulunan inançların arasında, dış dünyayla etkileşimleri açısından, bir fark bulunmamaktadır. Modelimiz iki açıdan çevre-merkez eksenli modelden daha avantajlı durumdadır. Birincisi, Quine’ın karşı çıktığı analitik sentetik ayrımının hiçbir şekilde izlerini taşımamaktadır. İkincisi, Quine’ın pragmatizm teziyle daha uyumludur.
112. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Alper Yavuz Alper Yavuz
Wittgenstein’da Etik ve Estetiğin Bakış Açısı Etkisi Üzerine
On the Aspectual Effect of Ethics and Aesthetics in Wittgenstein

abstract | view |  rights & permissions
Wittgenstein Tractatus’ta anlamlı bir tümcenin işlevinin bir şey durumunu öne sürmek olduğunu belirtir ve böyle yapmayan bütün tümceleri anlam alanının dışına bırakır. Buna karşılık anlam alanının dışında kalan tümceler işlevsiz değildirler; onlar bir şeyleri gösterebilirler. Bu söylemek/göstermek ayrımı Tractatus için temel önemde olsa da ayrımın göstermek ile ilgili kısmını Wittgenstein yeterince açıklamaz. Bu yazıda bu kavramın özellikle de etik ve estetik söz konusu olduğunda bir bakış açısını göstermek olarak anlaşılabileceğini öne süreceğim. Algı çalışmalarında yaygın bir kavram olan bakış açısı, dilbilim alanına özellikle metafor konusundaki çalışmalarla taşınmıştır. Bir metaforun belirli bir bakış açısı etkisi yaptığı sıklıkla söylenir. Wittgenstein’ın “göstermek” derken anlatmak istediği bir bakış açısı kazandırmak olarak yorumlanabilir.
113. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Yurdagül Kilinç Yurdagül Kilinç
Epistemik Sorumluluk ve Siyasal Alanda Anlaşmazlıklar
Epistemic Responsibility and Conflicts in the Political Sphere

abstract | view |  rights & permissions
Siyaset alanı, ortak bir epistemik topluluk ve bu topluluk dolayımında öğrendiklerimiz üzerine kuruludur. Kendimize bu dünyada bir yaşam alanı kurarken öğrendiklerimizin doğru olduğuna dair epistemik güvenden hareket ederiz. Epistemik güven, yalan ve manipülasyonun her icrasında sarsılır. Böyle bir ortamda bir yanda üretilen yalana, kayıtsızlık ve ilgisizlikleri nedeniyle inanan kapalı ve dogmatik kitlelerin sayısı artarken, öte yanda siyasal inançlara yönelik şüphecilik ve agnostisizmden beslenen anlaşmazlıklar yaygınlaşır. Bu çalışma, epistemolojinin kavramsal araçlarından biri olan epistemik sorumluluğu ele almakta ve siyasal alanda ortaya çıkan anlaşmazlıkların nedenlerini çözümlemede işlevsel olabileceğini değerlendirmektedir. Tartışmanın ilk aşaması, içselciler ile dışsalcıların epistemik sorumluluk konusunda ayrıldığı hususlara, ikinci aşaması ise siyasal alanda epistemik sorumluluğu tanımlama denemesine ayrılmıştır.
114. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Utku Ataş Utku Ataş
Görüngüsel Muhafazakarlık: Genel Bakış ve Bazı Yaygın Eleştirilere Alternatif Yanıtlar
Phenomenal Conservatism

abstract | view |  rights & permissions
Epistemoloji rasyonel inançların felsefi analizini konu edinmesi nedeniyle gerekçelendirme edimine merkezi bir önem atfeder. Gerekçelendirme kişinin bir önermeye inanmak için gerekçeye sahip olunmasını sağlayan koşul veya koşullar dizisinin tespit edilmesini içerir. İnançlarımızın birçoğunun çıkarımsal olmayan gerekçelerinin bulunduğu şeklindeki ılımlı/yanılırcı temelci perspektifle uyum sağlayan bir gerekçelendirme teorisi olarak Michael Huemer tarafından ortaya konan görüngüsel muhafazakarlık ilkesi, bu türden bir koşulu tanımlar. GM formülasyonuna göre eğer S’ye p olarak görünüyorsa, çürütücü etmenlerin yokluğunda S’nin p’ye inanmak için en azından bir dereceye kadar gerekçesi vardır. Görüngüler ise rasyonel inanç oluşturmanın olanağına referans veren, inanç ve inanma eğilimlerinden farklı, sui generis deneyimlerdir. Bu makalede görüngülerin doğasından hareketle GM’yi tanıttım ve GM’ye yöneltilen eleştirilerin bir bölümünü tartıştım. Yer verdiğim eleştiriler, GM’nin irrasyonel/tehlikeli görüngüler ve bilişsel nüfuzdan kaynaklanan inançları dahi gerekçelendirilmiş kabul ettiği, GM teorisyenlerinin görüngülere gerekçelendirme edimi özelinde biçtiği başat rolün ve inanç ve görüngüler arasında öngörülen farklılıkların abartılı olduğu itirazlarını içerir. Bana göre sözü edilen eleştirilerin hiçbiri, GM’nin reddedilmesini gerektiren argümanlar içermez. Görüngülerin epistemik gerekçelendirmedeki rolünü tesis eden GM veya benzeri bir ilkeyi kabul etmek için temel neden ise bunun şüphecilik haricindeki olası alternatiflerinin belirsizliğidir. Çünkü eğer görüngüler, inanç oluşturmada epistemik faile rehberlik edecek göstergeler ise bu, failin ilgili göstergelerden yoksun olduğunda herhangi bir şeye rasyonel olarak inanmasının olanaksızlaşacağı anlamına gelir.
115. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Banu Tümkaya Tekin Banu Tümkaya Tekin
Heidegger Düşüncesinde Ahlakın Olanağı
The Possibility of Ethics in Heidegger’s Thinking

abstract | view |  rights & permissions
Kantçı strateji skolastik dönem boyunca etkisinden çıkılamayan teolojik ahlak perspektifinin yıkılmasına yol açarken, aklın otonomisi argümanıyla hesaplaşmayan bir ahlakın düşünülemez olmasını sağlamıştır. Ahlak yasasını düşünebilme ve bu yasa doğrultusunda seçimlerde bulunma ve eyleme özgürlüğünü savunan bu argüman, insanın doğası gereği, kendi yasalarını belirleyen bir varlık olduğu kabulüne dayanmaktadır. Ancak bu kabul, insan ve yaşam dünyasına ilişkin yeni birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bu sorunlar karşısında gelişen varoluşçu itirazın en radikal temsilcilerinden Heidegger, Kant tarafından benimsenen kavram ve kategorilerin neredeyse tamamını reddetmiş ve işi etik veya ahlakın hiçbir hükmü olmayacağı bir düşünce sistemi inşa etmeye vardırmıştır. Heideggerci düşüncede ahlakın olanağı sorununun ele alınacağı bu çalışmada, geleneksel batı felsefesinin kalıplarından kurtulabilmek için ahlak kavramının terkedilmesi dışında bir seçenek bulunamayacağı iddiasının tartışmaya açılması hedeflenmektedir.
116. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Zeynep Savaşçin Zeynep Savaşçin
Hartmut Rosa’nın Düşüncesinde Rezonans, Yabancılaşma, Yurttaşlık
Resonance, Alienation, Citizenship in Hartmut Rosa’s Thought

abstract | view |  rights & permissions
Hartmut Rosa Eleştirel Teori’ye yeni bir soluk getiriyor. Bir yandan “hızlanma” teorisiyle Eleştirel Teori geleneğinin “yabancılaşma” kavramına çağdaş bir içerik kazandırırken, diğer yandan da bu yabancılaşmaya cevap olarak ortaya koyduğu rezonans teorisinde, toplum felsefesini ve eleştirel teoriyi dışarıdan beslemiş olsa da onunla tam olarak buluşmamış bir felsefi geleneği, Maurice Merleau-Ponty’nin düşüncesinde şekillenen fenomenolojik yaklaşımı düşüncesini dayandırdığı ana zemin olarak sunuyor. Rosa bize şeylerle, diğerleriyle ve var olan anlamlarla kurduğumuz çağrı-yanıt ilişkileri içinde dünyamızı her an yeniden oluşturduğumuzu, dönüştürdüğümüzü ve bu karşılıklılık halinin korunması için açacağımız zamana ve mekâna dair imkanların, verilmiş tüm cevaplardan, elde edilmiş tüm kesinliklerden daha hayati olduğunu hatırlatıyor. Bu makale Rosa’nın düşüncesinin eleştirel teoriye getirdiği yeniliği ve bu yeniliğin kamusal alan ve yurttaşlararasılık için taşıdığı anlamı değerlendirmeyi amaçlıyor.
117. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Dinçer Çevik Dinçer Çevik
Temeldencilik Karşıtlığından Bütünselciliğe: Neurath, Quine ve Bilimin Dili
From Anti-Foundationalism to Holism: Neurath, Quine, and the Language of Science

abstract | view |  rights & permissions
Otto Neurath’ın çalışmalarına olan ilgi son dönemde artmıştır. Bu ilgi bir yönüyle bilim felsefesine ve pratiğine ait güncel problemlerin Neurath tarafından ele alınış biçimiyle ilgilidir. Neurath’ın temeldencilik karşıtlığı ve bilimin dili ile ilgili iddiaları güncel bilim felsefesi ve pratiği ile ilgili önemli açılımlar içermektedir. Neurath’ın temeldencilik karşıtlığı ve bilimin dili ile ilgili görüşlerinin etkisi Williard Van Orman Quine’nın çalışmalarında da göze çarpar. Bu çerçeve kapsamında bu çalışmanın amacı; natüralizm, temeldencilik karşıtlığı, uzlaşımcılık ve Duhem tezi bağlamlarını referans alarak, bilimin dili konusunda Neurath ve Quine’nın yaklaşımlarının benzeştikleri noktaların bir analizini sunmaktır. Bu bağlamda öncelikle, Viyana Çevresi’ni ve Neurath’ı bilimin dili bağlamında etkilemiş olan Fransız uzlaşımcılığı ele alınacak, ardından Duhem tezi ile Neurath tezinin benzerlik ve farklılıkları ortaya konulacaktır. Sonrasında bilimin dili bağlamında Neurath’ın protokol cümleler meselesindeki pozisyonu analiz edilecektir. Devamında Neurath’ın iddialarının Quine üzerindeki etkileri analiz edilecektir. Sonuç kısmında genel bir değerlendirilme yapılarak Neurath ile Quine’nın bilimin dili ve natüralizm meselelerinde bir karşılaştırılması sunulacaktır.
118. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Umut Morkoç Umut Morkoç
Tractatus Logico-Philosophicus’ta Saçmanın İşlevi
The Function of Nonsense in the Tractatus Logico-Philosophicus

abstract | view |  rights & permissions
Wittgenstein Tractatus Logico-Philosophicus’un sonunda, kendisini anlayan okuyucunun, söylediklerinin saçma olduğunu göreceğini söyler. Eserin bu paradoksu eserle tanışan hemen her okuyucu için bir kafa karışıklığı vesilesidir. Eğer eserde dile getirilenler saçmaysa bunların saçma olduğu da dahil olmak üzere eserin dile getirdiklerini ciddiye almamak gerekir, eğer eser ciddiye alınacaksa söylenenlerin saçma olduğunu kabul etmek gerekir. Eserin bu paradoksunun nasıl ele alınması gerektiğine dair hatırı sayılır bir literatür vardır. Bu çalışmada, Tractatus Logico-Philosophicus’taki bu paradoksun, saçmanın sağaltıcı işleviyle değerlendirildiğinde eseri anlamayı engellemeyeceği fikri savunulacaktır. Bunun için öncelikle genel olarak Resim Kuramı’nın ana hatlarından söz ederek Wittgenstein için saçmanın ne olduğunu anlatacağım. Daha sonra, Wittgenstein için saçmanın işlevinin ne olduğuna dair iyi gerekçelendirildiğini düşündüğüm fikirlerden söz edeceğim. Son olarak, saçmaya işaret edebilmenin ancak saçma ile mümkün olduğunu, Wittgenstein’ın bu yolla yaygın bir yanılgıyı sağalttığını ve dolayısıyla saçmanın sağaltıcı bir işlevi olduğunu iddia edeceğim.
119. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
Gaye Çankaya Eksen Gaye Çankaya Eksen
Etkin Diğerkâmlık Düşüncesi ve Pratiğini Spinoza ile Birlikte Düşünmek
Reconsidering the Theory and Practice of Effective Altruism with Spinoza

abstract | view |  rights & permissions
Çağdaş düşünür Peter Singer’ın toplumsal eşitliğin tesisi için ortaya koyduğu etkin diğerkâmlık anlayışı kaynakların eşit paylaşımı yoluyla insanlar arası bir ortaklık ruhunun güçlendirilmesini ve bu ortaklık ruhunun demokratik bir politik vizyonun temeli olmasını hedefler. Singer’ın etkin diğerkâmlık teori ve pratiğinde açıkça Spinozacı bir köken olduğu ifade edilmese de, aralarında yüzyıllar olan bu iki düşünürün insanlar arası ilişkileri saf bir güç çatışması ve güçlü olanın hayatta kalması anlayışına indirgemeye dair bir direnç ve bu direncin belirlediği bir birlikte yetkinleşme fikri çevresinde buluştukları düşünülebilir. Biz bu yazıda Peter Singer’ın etkin diğerkâmlık anlayışına uygun bir yaşam stratejisi geliştiren insanların, aynı zamanda, Spinozacı anlamda duyguların hesabını iyi yapabilen, kendi gerçekliğine dair doğru fikirleri üretirken insanın evrimsel sürecini de hesaba katan ve toplumsal yetkinleşmenin bireysel yetkinleşmenin mutlak koşulu olduğunu görebilen kişiler olarak görülebileceği fikrini temellendireceğiz. Bu bağlamda Spinza’nın yüce gönüllülük ve sağlamlık kavramlarına paralel olarak Singer’ın insanlar arası ilişkilerde dayanışmacı potansiyelleri ön plana çıkaran analizlerine odaklanacağız.
120. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy: Volume > 10 > Issue: 2
İsmail Serin İsmail Serin
Felsefi Eleştirinin Temellendirilmesi Üzerine
On the Justification of Philosophical Criticism

abstract | view |  rights & permissions
Modern insan eleştiriyi, neredeyse hava kadar, su kadar yaşamsal saymaktadır. Daha iyi bir dünyada yaşama isteği, verili olanlarla yetinmemeyi, gelenekleri, yerleşik değerleri sorgulamayı beraberinde getirmektedir. Felsefi eleştiri, sadece belli bir görüşe itiraz etmekle sınırlı bir tutum değildir; o aynı zamanda kendi dayanaklarının sağlamlığı ile de ilgilidir. Bilimlerde sıklıkla karşılaşılan yapıcı ya da olumlu eleştiri, başta felsefe olmak üzere sosyal bilimlerde yıkıcı bir niteliğe bürünmektedir. Felsefi eleştirinin yıkıcılığının nihilizmle sonuçlanmaması için bu eleştiri türünün de yapıcı bir nitelikle donatılması gerekir. Bu çalışmada felsefi eleştirinin normları olabileceği öne sürülmektedir. Bu normlardan en bilinen ve kabul gören üç ilke tespit edilerek bu ilkelerin felsefi eleştirinin temellendirilmesinde oynadıkları rolün gösterilmesi amaçlanmaktadır. Böylelikle felsefenin de tıpkı bilimler gibi siyasal iktidarların hizmetinde olmak yerine, gerçeğin peşinden gidebileceğinin olası olduğu gösterilecektir.